15 Nisan 2015 Çarşamba

Haaaam - burg


 
Hikayemizin kahramanlarından olan Yiğit, eşim Fırat’ın çocukluk arkadaşı.
Hamburg’da yaşıyor ve arkadaşlıklarının başladığı 1990’lı yıllardan itibaren hep Fırat’ı davet etmiş Almanya’ya.  Ama Fırat bir türlü fırsat bulamamış, ta ki 2015 senesinde ben bir Hamburg tatili organize etmeye karar verene kadar.

Tabi ki süreç  uçak bileti bakmakla başladı. Bir çok firma uçuyor Türkiye-Almanya arası ama aralarında sadece SunExpress’in İzmir – Hamburg direkt uçuşu var. Haftanın belli günleri sadece ama takviminiz uyuyorsa aktarma yapmadan yurt dışına gidebilmek büyük kolaylık ve rahatlık sağlıyor. Hamburg’da Yiğit’in evinde kalacağımız için bu sefer otel bulma ve gitmeden önce araştırma yapma kısmını es geçtim, Yiğit bizi nasılsa gezdirir dedim. Aynen de öyle oldu, şimdi bu satırları okurken ona ve tatlı kız arkadaşı Kelly’ye bir kez daha teşekkür etmek istiyorum birlikte geçirdiğimiz bu birkaç güzel gün için.

4 Nisan Cumartesi günü sabah saat 7 de uçağa bindik, ve saat 10’da Hamburg’daydık. Yiğit bizi havaalanında karşıladı ve arabayla kısa bir şehir turu attıktan sonra şehrin merkezinde yer alan ve şehrin en yüksek binaları olan Mundsburg Plaza’sındaki evine götürdü.
 
mundsburg-plaza
 
Mundsburg Plaza 3 tane yan yana dikilmiş yüksek binadan oluşuyor. Alt katlarda alışveriş merkezi ve restaurant’lar, üst katlarda ise ev ve ofisler var ve manzara tüm Hamburg’a hakim.
 
İlk bakışta Hamburg;  çok düzenli, çok temiz, değişik mimari yapıların yer aldığı, ama şehrin genelinde kırmızı tuğlalı klasik yapıların olduğu büyük bir şehir. Şehrin kuzeyinde ise çok büyük bir park var, “Stadt Park”.

hamburg


hamburg

 

hamburg

 

 

hamburg

 

Evde biraz dinlendik, Yiğit’in bize yaptığı espresso’ları içip enerjimizi fulledik ve artık şehri gezmeye hazırız. : )
 
İstikamet ilk olarak Hamburg limanı. Bu liman  Almanya’nın en büyük limanı, Avrupa’nın ise en büyük ikinci limanı imiş. Kafe’ler ve restaurant’lar ile çevrili bu büyük limanı biraz turlayıp cafe’lerden birine oturup biraz keyif yaptık. Biz oturduğumuzda hava gayet güneşli ama elbette ki bir miktar soğuktu. Biz otururken önce kar ardından yağmur yağdı, ve yarım saat sonrasında tekrar güneş açtı. Hava durumu bu şekilde değişkenlik gösterebiliyormuş, bunu normal sayabilirmişiz yani bize biraz tuhaf gelse de.
 


 
 
hamburg
 
 
hamburg


hamburg
 
 

Akşam yemeği için Mr Cherng isimli bir çin lokantasına gittik. Kişi başı all you can eat 20 €. İsterseniz yiyebileceğiniz kadar suşi yiyin, isterseniz açık büfeden istediğiniz içerikleri seçip tabağınıza koyun mutfağa verin ve pişirilip masanıza gelsin.

 

mr-chang


mr-chang

 



Akşam yemeğinden sonra Hamburg’un gece hayatı denince ilk akla gelen merkezi olan St. Pauli’ye gittik. Burayı Amsterdam’ın Red Light District’ine benzetenler olmuştu okuduğum yazılarda. Ama bana göre hiç alakası yok. Evet fuhuş var, evet barlar ve gece kulüpleri de var aynı Amsterdam’da olduğu gibi. Ama Red Light bir şekilde turistik bir yer olmayı başarmış. Ama St Pauli’de kendimi İstanbul’un arka sokaklarında gibi hissettim ben. Çok kalabalık sokaklar, barlardan taşan insanlar, adım başı rastlayacağınız evsizlerle dolu bir yer.

 



st-pauli


Ertesi gün Blankenese diye bir yere gideceğimizi söylediler. Nereye gittiğimizi bilmeden bindik arabaya. Bu arada bizim Hamburg’da geçirdiğimiz günler Paskalya tatiline denk gelmişti. Bu sebeple trafik çok fazlaydı & hiçbir mağaza açık değildi. Blankenese’ye giderken de çok trafik vardı, 20 dakikalık yolu iki katı sürede aldık.

 

Burası Elbe Nehri kıyısına kurulmuş şirin evleri, dar sokakları ile tipik bir Akdeniz havası estiren, büyük şehrin karmaşasından uzak tatlı bir kasaba.

 

 


blankenese


 

 

blankenese

 

 

blankenese

 

 

blankenese

 

 

blankenese

 

 


 

Biz kumsalda yürüyüp, nehir kenarındaki cafelerden birinde oturup güneşli havanın tadını çıkardık. Gerçekten çok keyifli bir gündü.

 

Akşam da Vezos isimli bir yunan restaurant’ına gittik. Uzun zamandır yemediğimiz kadar güzel yunan mezeleri yiyip yanında da çok güzel bir şarap içtik. (Retsina şarabı)

 

Ertesi gün tipik bir Avusturya cafe’sine gittik kahvaltı için. Hamburg’a gidip Alman mutfağı dışında her türlü mutfağı denemişsiniz dediğinizi duyar gibiyim, evet öyle denk geldi ama hepsi de çok güzeldi. Bu sebeple olacak ki döndüğümüzden beri Hamburg’da aldığımız kiloları vermeye çalışıyoruz hala : )

Burada sadece Avusturya’ya özgü lezzetler değil, Almanya mutfağından da değişik tatlar deneyebildik. Örneğin Almanya’nın Bavyera bölgesinde meşhur olan Weisswurst isimli bir çeşit sosis sipariş ettik, haşlanmış suyun içinde yanında Pretzel’i ve hardal sosu ile birlikte servis edildi.  Çok lezzetliydi ve değişik, yöresel bir lezzetti bizim için.

 

weisswurst

 

Karnımızı doyurduktan sonra güzel güneşli havanın tadını bisiklet kiralayarak çıkaralım dedik. İzmir’de yeni yeni yaygınlaşan belediyenin bisiklet hizmetini biliyorsunuz herhalde. Bisikleti bir istasyondan kiralayıp yolunuzun üstündeki herhangi bir istasyonda bırakabiliyorsunuz, ve ne kadar süre bindiyseniz o kadar para ödüyorsunuz. Aynı sistem Hamburg’da da vardı. Şehir çok düzenli ve düz olduğu için bisiklete binmek için ideal ama Amsterdam’la karşılaştırılamayacak kadar da az var bisiklete binen.


 


 


Biz de yolumuzun üstünde bir lokasyondan aldık bisikletleri, şehrin içinden dolaşa dolaşa Alster Park’a gittik. Bu park şehrin göbeğindeki 160 hektarlık bir alanı kapsayan Alster gölü’nün çevresinde yer alıyor. Parkta köpeğini dolaştıran, yürüyüş yapan, jogging yapan, minik iskelelerdeki şezlonglarda keyif yapan veya gölün etrafındaki irili ufaklı cafe’lerde bir şeyler atıştıran  insanlara rastlamak mümkün. Biz de bisikletlerimizi güvenli bir yere bırakıp cafe’lerden birinde biraz soluklandık.

 

Şansımıza o gün hava yine çok güzeldi. Her sene mayıs ayında bu parkta “The Japanese Cherry Blossom Festival” gerçekleşirmiş ve havaifişek şovlarıyla dünyanın birçok ülkesinden turisti çekermiş. 1960’lı yıllarda Japon halkı Alman halkının misafirperverliğine teşekkürlerini sunmak için şehrin birçok yerine kiraz ağaçları dikmiş. O zamandan beri Alsterpark’ta bu güzel pembe çiçekli kiraz ağaçlarına denk gelmek mümkün. 1968 yılında ise havaifişek gösterileri başlamış ve o günden beri bu bir tür gelenek olmuş.

 

alsterpark



alsterpark







 


Bu kadar değişik kültüre ait farklı yemekler yedikten sonra Hamburg’daki son gecemizde evde “Raclette Pizza” yaptık. Bu klasik bir Alman geleneğiymiş ve özel günlerde yapılırmış. Raclette dedikleri aslında elektrikli fırın gibi bir şey. Fişe takıp masanın ortasına koyuyorsunuz. Öncesinde pizzanın malzemeleri hazırlanıyor. Sonra küçük teflon kaplara hamuru yayıp, önce domates sosunu üstüne de istediğiniz malzemeleri koyuyorsunuz.  Sonuçta ortaya çıkan mini pizza tamamen sizin spesiyaliniz oluyor, ben kendi Tuna Spesyallerimi çok beğendim mesela : )

 

 


 

 


 

 


 


Hamburg’da daha yapılacak çok şey, gezilecek çok yer vardı ama kısıtlı zamanda elimizden geldiği kadar gezip tozduk, yedik içtik : ) Bu arada Alman biraları gerçekten çok güzel. Yiğit'in deyimiyle "yummyyyy" : )))