24 Ağustos 2013 Cumartesi

48 Saatte Barselona


Mayorka’dan Barselona’ya giden uçağımız sabah 10:30’daydı. Kiralık aracımızı bir önceki akşam teslim etmiş olduğumuz için havaalanına toplu taşıma ile gitmemiz gerekiyordu. Sabah otelden çıktık, biraz yürüyüp otobüse bindik. Önceden bahsettiğim gibi toplu taşıma sistemleri o kadar düzenli ki, otobüsün saat kaçta geleceğini biliyorsunuz.
Bu arada Google maps Avrupa’da çok güzel çalışıyor. Nereden nereye gitmek istediğinizi belirtiyorsunuz, toplu taşımayı işaretliyorsunuz. Metroya nereden binip nerede ineceğinizi, indikten sonra otobüs durağına kadar kaç dakika yürüyeceğinizi, otobüs geldikten sonra havaalanına ne kadar sürede gideceğinizi söylüyor. Size ise sadece bu aşamaları takip etmek kalıyor. Çok basit : )


 

Biz de bu adımları takip ederek havaalanına ulaştık. Bavulumuzu teslim ettik, havalimanının içinde vakit geçirmeye başladık. Tabi sabah kahvaltı yapmadan otelden çıktığımız için açtık ve birşeyler yemek istedik. Türkiye’deki havaalanları pahalı diye şikayet ediyoruz ya, Avrupa daha pahalı. İki sandviç, iki kahve ve 1 suya 30 Euro ödedik. Ödemeyi yapıp masa aranırken zaten doymuştuk aslında.


Önceden otelle yazışmış olduğum için Barselona'ya vardığımızda havaalanının içinden trene binmemiz gerektiğini biliyordum. Okları takip ederek tren istasyonunu bulduk. 10 binişlik 2 tane kart aldık. Yanlış hatırlamıyorsam 2 karta 18 Euro verdik. İnmemiz söylenen durakta indikten sonra, bir elimizde bavul – diğer elimizde cep telefonu tripadvisor city guide açık, otelimizi kolayca bulduk. 


Trip advisor City Guide akıllı telefonunuza indirebileceğiniz ücretsiz bir aplikasyon. Birçok şehir haritası var içeriğinde. Haritaları önceden indirip, gittiğiniz şehirde offline olarak kullanabiliyorsunuz. Bizim çok işimize yaradı. Gitmek istediğimiz yeri işaretledik ve harita bizi oraya götürdü.
Otelimize yerleştikten hemen sonra kendimizi Barselona sokaklarına attık. Otelimizi çok beğendik bu arada. Booking.com’da rezervasyon yaparken de bu otel olsun çok istemiştim ama bu kadar güzel çıkacağını tahmin etmemiştim. Live & Dream isimli küçük bir konsept otel. Otelde her şey bembeyaz zemin üzerinde renkli detaylar üzerine kurulu. Odalar çok büyük değil ama geceden geceye uğradığınız için sorun teşkil etmiyor. Tertemiz, kendinizi çok rahat hissedebileceğiniz bir ortam. Şehir merkezine metroyla 10 dakika kadar uzaklıkta.

Bu arada Barselona'da metro sistemi başta karmaşık gibi gözükse de çok düzenli. Şehrin bir ucundan diğer ucuna bir tek metroyla ulaşabilmeniz mümkün, birkaç aktarma yapmanız gerekiyor sadece. Ama kaç aktarma yaparsanız yapın kartınızı sadece bir kere okutuyorsunuz. Metronun içi de çok büyük. Bir durakta inip aktarma yapmak için epey yol kat etmeniz, belki bir kat aşağı inmeniz ya da yukarı çıkmanız gerekebiliyor. Alışmak vakit alıyor, yanlış durakta bekleyebiliyor veya metronun içinde kaybolabiliyorsunuz. Ama bu bile çok eğlenceli. Bilmediğin bir ülkede, bilmediğin bir yerlere gitmeye çalışıyorsun ve tamamen kendi çabanla!




Metro istasyonunu bulduk ve La Rambla’da indik. La Rambla iki tarafı trafiğe açık, ortası yaya yolu olan sağlı sollu mağazalar ve restoranların yer aldığı uzun bir cadde. Bizim İstiklal Cadde’sine benziyor biraz. Bizden önce Barselona’ya giden arkadaşlarımız bize mutlaka gitmemiz gereken 2 yer söylemişlerdi. Biri tapas'ları ile diğeri mojito’su ile ünlü. Tapasları ile ünlü olan yeri bulduk ve sipariş verdik. Çeşit çeşit tapas var. Hangi birini yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Menüden bazı örnekler ve yemenizi tavsiye ettiğim tapaslar şöyle :



Bildiğin yeşil biber bu diyip geçmeyin, deneyin.


Küp küp kesilmiş ve kızartılmış patates sarımsaklı bir sos eşliğinde servis ediliyor.


 
Küçük bir dilim ekmek üzerinde yumuşacık bir bonfile dilimi, çok lezzetli! Arkadaki ufaklıklar da bir o kadar lezzetli karidesler.

Menüden sipariş etmemeniz gereken şey ise; “fried little fish” Nasıl değişik ve vü güzel balık çeşitleri gelecek acaba şimdi diye beklerken, bildiğin kızartılmış hamsi geldi : )

Burada 6-7 çeşit tapas yedik, 2 büyük bira içtik. Hesap 33 Euro geldi.

Detaylı bilgi için :

Buradan yürüyerek Bir Gaudi eseri olan Casa Batllo’ya gittik. Gaudi modern mimarinin öncülerinden. Barselona şehrine damgası vurmuş bir mimar. Şehir, Gaudi’nin rengarenk, bol kavislerle dolu, alışılmış kalıpların dışında eserleri ile dolu. Kendinizi bir masalda gibi hissediyorsunuz. Biz içini gezemedik maalesef Casa Batllo’nun. Umarım sizin daha çok vaktiniz olur ve gezebilirsiniz.  

Gaudi

Casa Batllo’dan yürüyerek Sagrada Familia’ya gittik. “Kutsal Aile” anlamına gelen La Sagrada Familia Gaudi’nin en ünlü eseri. Gaudi bu bazilikanın yapımına 1882 yılında başlamış ancak 1926 yılında bir tramvayın altında kalarak ölmesi ile bazilika yarım kalmış. Günümüzde inşaat çalışmaları halen devam ediyor. Halk arasında bitmeyen kilise olarak biliniyormuş. Yapımına halkın yardımlarıyla devam edilen bazilikanın 2022 yılından önce bitmesi planlanmıyormuş.

gaudi
 

Ertesi gün sabah otelimizden çıkıp metroya binip old town civarlarına gittik. Ara sokakları gezdik. Barselona’nın old town’ı çok büyük değil ama çok güzel, insana garip bir huzur veriyor o dar sokaklarda dolaşmak.


Biraz da alışveriş yaptık. Desigual diye bir mağaza keşfettik. Henüz ülkemizde yok ama Barselona’da adım başı var. Bir mağaza bu kadar mı renkli, cıvıl cıvıl olur? Ben ki, renkli şeylerin hastasıyım, mağazadan çıkmak istemedim. Bıraksanız beni tüm mağazayı alıp çıkabilirdim ama bir çantayla yetinmek zorunda kaldım çünkü biraz da pahalı açıkçası. Ama yine de umarım en kısa zamanda Türkiye’ye de mağaza açarlar.

Metroya binerek Park Güell’e doğru yola çıktık. Metrodan indikten sonra tabelaları takip ederek Park Güell’e ulaşabiliyorsunuz. Park şehrin tepesine kurulmuş, tüm Barselona’ya hakim bir konumda. Bu sebeple bir miktar tırmanmanız gerekiyor, hazır olun. Ama sokaklardaki yürüyen merdivenler ara sıra soluklanmanıza izin veriyor. Nasıl oldu anlamadım biz parkın aşağıdaki ana girişinden değil de, yukarısından girdik. Böylece parkın içinde nerdeyse hiç yokuş tırmanmadan en tepedeki haç’a ve oradaki muhteşem manzaraya kavuşmuş olduk.

 


Gaudi



Park Güell çok güzel, çok yeşil, çok huzurlu ve çok büyük. Oraya minimum 2 - 3 saat ayırmanızı tavsiye ederim.

Barcelona’ya gitmişken mutlaka uğramanız gereken yerlerden biri de Old Town’daki Rubi Bar. Küçücük bir bar, çok kalabalık oluyor, ama kapısını açıp içeri adımınızı atar atmaz yüzüne müthiş bir mojito kokusu çarpıyor. O an doğru yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. Rubi Bar ayrıca kendi yaptığı cin’leri ile meşhur. Çeşit çeşit cin’leri var. Elmalı-tarçınlı, şeftalili.. Mojito sadece 3.5 Euro. Cinler ise 6 – 10 Euro arası değişiyor. Mekanda yer bulmak istiyorsanız 12’den önce gidin. 

barselona


16 Ağustos 2013 Cuma

Ola Espanya ! Ola Mallorca !

Yine ben, yine bir ada tatili ile karşınızdayım :)
İspanya seyahatimizi planlamada erken davrandık. Bu sayede biletlerimizi aylar öncesinden aldık. Açıkçası bunun bu kadar karlı olabileceğini tahmin etmezdim. Meraktan ara sıra yaptığım güncel bilet fiyatları kontrollerinde gözlerime inanamadım. Uçuş günü yaklaştıkça bizim bilet fiyatları önce iki, sonra üçe katlandı.


Barselona – Mayorka gidiş biletimizi Vueling’den, dönüşümüzü ise Air Europa’dan aldık. Fiyatlar benzer olmasına rağmen Vueling’i daha çok beğendik. Daha profesyonel ve daha kaliteli bir firma.



Pegasus havayolları Barselona havalimanının T2 Terminalinden iniş -kalkış yapıyor. Mayorka’ya giden havayolu şirketi ise T1 terminalinden kalkıyor. Ama Barselona havalimanı çok büyük olduğu için iki terminal arası yürümek mümkün değil, bu nedenle terminaller arası 10 – 15 dakikada bir kalkan ücretsiz shuttle’lar var.
Mayorka'da kesinlikle araç kiralamanızı tavsiye ederim. Ada çok büyük, motorla gezmek eziyet olur, tatildeyken de belediye otobüsüne binmek istemezsiniz herhalde. Mayorka havalimanında rent a car firmaları yan yana sıralanmışlar. En uygun fiyatlısı Goldcar. Yapmanız gereken önceden araç rezervasyonunuzu internetten yapıp, konfirmasyonunuzu almak. Yoksa bizim gibi 1 saat sırada beklemenize rağmen araçsız kalabilirsiniz. Bu durumda biz ne yaptık, hemen havalimanının önünden kalkan otobüse binip şehir merkezine gittik. Aracımızı şehir merkezinden kiraladık ama Goldcar’dan kiralayabilmiş olsaydık bir miktar kazançlı olacaktık.
Adada otobüsle ulaşımı tercih edecekseniz, otobüsleri çok yeni ve klimalı. Hangi durağa saat kaçta geleceği belli. Çok sistemli ve düzenli. Detaylı bilgi için;
http://www.emtpalma.es/EMTPalma/Front/index.en.jsp

Ayrıca ada kalabalık bir ada olduğu için bir miktar trafik var, daha doğrusu yoğunluk var diyeyim. Asla saatlerce trafikte takılıp kalmıyorsunuz ama bomboş yollarda da gitmiyorsunuz.

Bizim kaldığımız otel Palma şehir merkezinde, marinaya çok yakındı. Ada çok büyük olduğu için merkezinde kalıp, araç kiralayıp birgün güneye, birgün kuzeye gideriz diye düşündük.





Adanın dört bir yanında güzel koylar, kumsallar, tarihi, otantik dokusu hiç bozulmamış kasabalar var. Haritayı elinize alıp gözlerinizi kapatıp işaret parmağınızı koyduğunuz herhangi bir yere gidebilirsiniz. Çok güzel bir yerle karşılaşırsınız eminim. Adadaki en büyük sorun bence, çok kalabalık olması. Tabi gittiğiniz mevsim de çok önemli. Biz sezonun en yoğun dönemi olan Ağustos başı gittik. 

Neyse, ben bir an önce detayları anlatayım, yazımı okudukça beni daha iyi anlayacağınıza eminim :)

Adadaki ilk günümüzde Camp de Mar’a gitmeye karar verdik.

Çok güzel, masmavi denizi, uzunca bir iskelesi, iskelesinin ucunda ufak bir restoran’ı olan şirin bir koy burası ama bu ufak koyun ne kadar kalabalık olabileceğine inanamazsınız. Şemsiye yığınından kum gözükmüyordu adeta.




Biz burada denize girmeyip sadece kahvaltı yaptık ve şansımızı bir yan koy olan Cala Llamp’den yana kullandık, çok da iyi yapmışız. Burada kumsal yok, her yer kayalık ama denizi çok güzel, çok berrak ve çok kalabalık da değil. Biraz yukarıdaki Gran Folies isimli Beach Club’ın havuzundan ve cafe’sinden faydalanabilirsiniz. Çok kaliteli ve güzel bir işletme. Kesinlikle tavsiye ederim. Biz adadaki ilk günümüzde bütün gün buradaydık. Denize girdik, cafede bira içtik, tekrar denize girdik, acıkınca birşeyler atıştırdık.. Çok ama çok keyifli bir gündü.




gran-folies




Adada en çok tüketilen bira Estrella. Estrella İspanya'nın yerel birası. Estrella hem Katalanca'da hem de İspanyolca'da yıldız anlamına geliyormuş. İçimi gayet rahat, fiyatı uygun güzel bir bira.

İspanya’da insanlar genellikle İngilizce bilmiyorlar, bu nedenle iletişim kurmakta biraz zorlanıyorsunuz. İngilizce bilen bir garsona rastlarsanız şanslı sayabilirsiniz kendinizi. Ama çok güler yüzlü ve gerçekten çok yardımseverler.

Ertesi gün Alcampo alışveriş merkezine gittik, arabayla merkezden 15-20 dakika kadar uzaklıkta. Avm olarak pek büyük değil ama market kısmı epey büyük, içki reyonları çok ucuz. Duty free’lerden ucuz, tavsiye edilir. Alışverişimizi yaptıktan sonra adanın doğu tarafına doğru yola çıktık, kendimizi Calador’da bulduk. Cala D'or  merkezden arabayla bir saat kadar uzaklıkta.
Adanın bu kısmını pek beğenmedik biz, bu nedenle yakınlardaki Mondrago milli parkına gidelim dedik. Ama çok kalabalık bir plajla karşılaştık yine. Burası birbirine bir patika ile bağlı iki plajdan oluşan (öbür plajın ismi S’amarador), içerisinde cafe’si, marketi olan yemyeşil bir milli park.




Burada serinlemek amaçlı biraz yüzdük ve yolculuğumuza devam ettik. Navigasyonda Colonia Sant Jordi diye bir yeri işaretledik ve inşallah güzel bir koydur diye umut ettik,fakat burası da sadece yazlık evlerden oluşan, kumsalı bile olmayan, bol kayalıklı bir yerdi, beğenmeyip yolumuza devam ettik.



  

Yolda Es Trenc diye bir plaj tabelası gördük ve saptık. Nasıl bir yerle karşılaşacağımızı bilmeden devam ettik. Epey dolambaçlı yollardan gittik. Burası araç girişi 4 Euro olan, akşam 21:00 itibariyle kapanan uzuuun bir plaj. Mayorka'nın en ünlü plajlarından biriymiş. Denizi sığ, git git derinleşmiyor. Şezlong, şemsiye ekstra. Beğendin mi derseniz, beğenmedim, hiçbir özelliği yoktu bence.
Akşam yemek yemeye Palma Nova – Magaluf tarafına gittik. (Merkez yani Palma'dan 10-15 dakika uzaklıkta arabayla) Buralar otel çoğunlukta olan, gençlerin sınırsızca eğlendiği barlar ve discoları bulunan, sahilinde cafe ve restoranların yer aldığı uzun plajlardan oluşuyor. Yemeğimizi yedik, sangria’mızı içtik. Bu arada İspanya’ya kadar gitmişken sangria içmeden, çeşit çeşit tapasların tadına bakmadan, paella yemeden dönmeyin, çok şey kaçırırsınız. Bzi sangria'yı o kadar çok beğendik ki, dönünce evde kendimiz denemeye karar verdik. Bir tarif buldum ve çok hoşuma gitti, siz de denemek isterseniz belki diye paylaşmak istiyorum.



Bir şişe kırmızı şaraba (şarabın çok kaliteli bir şarap olmasına gerek yok) iki çorba kaşığı bal, bir portakalın suyu, elma, şeftali dilimleri, kiraz ve portakal dilimleri ekleyin. Bir kahve fincanı brandy yoksa votka ya da rom ekleyin. Bu şekilde buzdolabında 7 – 8 saat kadar bekletin. Servis etmeden bir şişe soda ekleyin. Soda yerine sade gazoz da eklenebilir. (Gazoz ekleyecekseniz bal koymaya gerek kalmayabilir. Bol buzla servis yapın.

Sangrianın tadının güzel olması içerdiği şarabın tadına ve meyvelerin sangria'ya tadını iyice vermesine bağlı. Bu nedenle acı bir şarap seçmeyin ve sabırlı olun, sangria'nızı buzdolabında iyice dinlenmeye bırakın. Sangria alta doğru genişleyen cam bir sürahide tahta bir kaşık eşliğinde servis ediliyor. 

Adadaki dördüncü günümüzde Paguera’yı keşfedelim dedik ama oraya giderken kendimizi Cala Fornell diye küçük ve şirin bir koyda bulduk. Cala Fornell'de çok şirin ve çok lüks evler var. Sanırım adanın diğer kesimlerine göre gelir seviyesi biraz daha yüksek kısmın yaşadığı yerlerden birisi burası.







Bu koyda sahilde minik bir Beach Bar var, şezlong-şemsiye paralı. Kumsalı yok, kayalıklardan denize giriliyor ama denizi çok güzel, çok mavi, çok berrak. Otellerin birinde kahvaltımızı yaptık, diğerinde paella ile akşam yemeğimizi yedik. Paella'nın da tarifini vermek isterdim ama sanırım bu beni biraz aşar diye düşünüyorum : )




Paella'yı resmen bata çıka yedik. Eğer deniz ürünlerini seviyorsunuz, deniz ürünlü paella deneyin, bence pişman olmazsınız.

mallorca

Buradan dönüşte Paguera’ya gittik. Paguera çok güzel bir kasaba, bizim Fethiye’mize-Marmaris’imize benziyor. Uzuun bir kumsalı var, sahilde yan yana oteller, cafe’ler, restoranlar; içerilerde ise mağazalar, marketler var. Marketten içecek bir şeyler alıp sahilde şezlonglarda oturmak çok keyifliydi. Eğer hem deniz kenarında kalayım hem merkezi bir yer olsun, her istediğimi bulayım isterseniz burada keyifle kalınabilir.

Gelelim adadaki son günümüze, bir arkadaşımızın tavsiyesiyle Port Adriano’ya gittik. Epey güzel ve hoş bir marina. Çok lüks yatlar var. 2 katlı bir binası var, burada kahvaltımızı yaptık ve denize girecek bir yerler aranmaya başladık. Marinanın yanında küçük bir kumsal var aslında ama adada o kadar güzel denize girecek yer varken, burda denize girerek vakit kaybetmek istemezsiniz sanırım.
mallorca

mallorca


Navigasyon cihazında Portals Velles diye bir koy işaretledik, gittiğimizde güzel ama çok kalabalık bir koy bulduk. Yandaki koyu denemeye karar verdik ve yukarıdan çok güzel bir manzarayla karşılaştık. Arabamızı parkedip patikadan aşağı indik. Aşağılara doğru indikçe yukarıdan gördüğümüz manzara değişti ve kendimizi çıplaklar plajında bulduk. Bu plajın adı Playa del Mango. Bir plaj dolusu çıplakla karşılaşmak istemiyorsanız gitmeyin : ) Biz burada kalmayıp ormanın içindeki yoldan devam ettik, sessiz sakin, bizden başka birkaç kişinin daha bulunduğu yine kayalıklı bir yer bulduk kendimize, ve burada kaldık.





Dediğim gibi ada o kadar büyük ki, sınırlı zamanda her şeyi yapmanız, her yeri görmeniz mümkün olmuyor malesef. Mesela benim gitmek isteyip de gidemediğim yerlerden biri Cuevas Del Drach mağarası.
Bu mağara adanın doğusundaki Porto Cristo kasabasına yakın. Mayorka'ya gitmeden önce mağaranın web sitesini incelediğimde çok heveslenmiştim ben ama gitmeye fırsat olmadı malesef. Mağarada; sandallarla gezen müzisyenler muhteşem bir şekilde aydınlatılmış gölde klasik müzik dinletisi sunuyor.
Giriş 14 Euro.
Ayrıntılı bilgi için : http://www.cuevasdeldrach.com


İspanya ile ilgili önemli bir bilgi; eğer sigara içiyorsanız ve sigaranız biterse bizdeki gibi bakkal, market, süpermarketlerde sigara aranmayın, boşuna, bulamazsınız. Sigara sadece tabacco shop’lerda satılıyor. Bir de; Mayorka Old Town’daki cafe-bar’lar 12’den sonra müşteri kabul etmiyorlar, bahçelerini kapıyorlar. İç kısmı da olan barlara oturabiliyorsunuz ancak.

Mayorka ile aklıma gelenler, paylaşmak istediklerim böyle.
Mayorka'dan sonra Barselona ile ilgili yazı da geliyor, az sonra :)