Sakız’a Çeşme limandan kalkan vapurlarla gidiliyor. Ertürk Turizm ve Ege
Birlik olmak üzere 2 farklı firma hizmet veriyor. Biletinizi internetten aldıysanız limandaki
ofise gidip check-in yapmanız gerekiyor. Her sabah 9:00 civarı Çeşme’den
Sakız’a – her akşam 18:00 civarı ise Sakız’dan Çeşme’ye sefer var. Normal
vapurlar yaklaşık 1 saat sürüyor, hızlılar 5 € daha pahalı ve 25 dakikada
geçiyor komşu kıyıya.
Limanda inince önce tabiki pasaport kontrol, sonrasında karşınıza çıkan
araç kiralama şirketlerinden birinden araç kiralama işlemi. Aracınızı önceden
kiraladıysanız ve konfirmasyonunuz varsa şanslısınız çünkü hafta sonları bu
ofisler çok kalabalık oluyor, tabi ki birçok kişi araç kiralamak istiyor ama kısıtlı
kaynak herkese yetmiyor. Biz sixt rent a car’ın web sayfasından günlüğü
yaklaşık 33 €’ya (buna günlük navigasyon ücreti de dahil) aracımızı
kiralamıştık. Adada navigasyon cihazına pek gerek kalmadı gerçi, bize verilen
navigasyon cihazı çok kullanışsızdı, bu yüzden onu hiç kullanmadık ama hiç de
kaybolma tehlikesi yaşamadık : )
Sakız adasının sahil kenarında yol üzerinde iki-üç katlı evlerin altında
yan yana dizilmiş tavernalar ve cafeler mevcut. Burası o kadar enterasan ki,
kendinizi İzmir Kordon’daymış gibi hissediyorsunuz ama bundan 50 sene kadar
öncesine ışınlanmış gibi sanki. Çarşının içlerini gezdikçe de kendimizi tarihi
Kemeraltı çarşısındaymış gibi hissettik.
Bir gece kalacağımız oteli önceden booking.com aracılığı ile Karfas
bölgesinde yer alan Plaka Studios’dan ayarlamıştık. Çok temiz ve güzel bir
oteldi, geceliği 2 kişi oda fiyatı 38 € ya konakladık. Karfas arabayla limandan
5 dakika sürüyor sadece.
Karfas sahili çok rüzgarlıydı biz gittiğimizde, ve
uzaktan gördüğüm kadarıyla git git derinleşmeyen bir denizi vardı. Otelimize
eşyalarımızı atıp adanın güneyinde yer alan volkanik plaj Mavra Volia’ya gittik
önce. Çok büyük olmasa da büyüğe yakın, siyah taşlardan oluşan bir plaj.
Şemsiye – şezlong yok, plajın biraz ilerisinde ufak bir büfe var. Buradan
içecek ve yiyecek bir şeyler temin etmek mümkün.
Huzurlu bir yüzme molasının ardından Emporios liman’ına gittik. Plaja
arabayla birkaç dakika uzaklıkta olan korunaklı bir liman burası. Çevrede 3
tane taverna var, denizin hemen kenarına masalarını atmışlar. Burada uzo içip
güzel yunan mezelerinden yemek pek keyifliydi. Bu keyifli moladan sonra Pirgi
ve Mesta köylerine uğradık, şöyle bir göz gezdirip adanın batısına Lithi
Plajına doğru devam ettik. Bu plaj da keyifli, şirin bir plaja benziyordu.
Plajın hemen arkasında birkaç tane taverna var, bazıları kumsala masalarını
çıkarmışlar. Biz buraya varana kadar akşam olmuştu ama Emporios’ta yediklerimiz
bizi çok fena tıkamıştı. Ve burası da çok rüzgarlıydı, o sebeple otelimize geri
dönüp akşam yemeği için Chios merkez’e gitmeye karar verdik. O zamana kadar da
bir miktar acıkmıştık. Tripadvisor’da ilk sıralarda yer alan Delfinia isimli
taverna’ya oturduk. Aynı öğlen yaptığımız gibi uzomuzu söyledik, mezelerimizi
yedik ve çok keyifli birkaç saat daha geçirdik.
Glaroi Plajına gitmekti amacımız, yolda giderken aşağıda çok güzel bir plaj
gördük, suyu o kadar maviydi ki, bize biraz Kaputaş’ı hatırlattı. Burada
da mola verelim derken, bir baktık meğer burası zaten Glaroi plajıymış. Burayla
ilgili okuduklarıma göre bu plajı daha çok yerel halk tercih edermiş, burası
aynı zamanda akşamları çılgın partilerin yapıldığı bir beach club’mış. O kısmını bilemiyorum ama burasıyla ilgili
size söyleyebileceğim ilk şey denizinin aşırı soğuk olduğu. Ben derim 0 derece,
siz dersiniz -5, o derece. Şezlong 2 € burada, şemsiye yanında hediye. Denize
girip biraz ısındıktan sonra yola devam ettik, malum akşam dönüş var ve ne
kadar çok yer görürsek kar .
Sıradaki ilk durağımız methini duyduğumuz Lagada, fakat yol üzerinde Ag. Isıdoros tabelası görünce, ben burayı okuduğumu
hatırlıyorum, gidebilir miyiz dememle kendimizi çok güzel bir yerde bulduk.
Küçük bir koy düşünün, koydan uzun ince bir yolla minik bir adacığa
bağlanıyorsunuz, ve adada bembeyaz şirin bir kilise. Yolun her iki tarafında
merdivenlerle denize girilebiliyor. Hiç turist yoktu biz gittiğimizde, yunanlı
amca ve teyzelerle beraber denize girdik, kilise kapalı olduğu için çevresinde
dolaşıp çanını çaldık.
Bu büyülü yerden ayrılarak Lagada’ya doğru yola
çıktık. Lagada’da dedikleri kadar varmış, yemyeşil ağaçlarla kaplı minik bir
liman kasabası burası. Denizin hemen kenarında sıralanmış tavernalar sizi
çağırıyor, buraya oturmayıp buz gibi bir Mytos içmemek olmazdı : )
Adanın kuzeyine doğru devam etmek istiyoruz ama nereye gideceğimizi de pek
bilmiyoruz. Google maps’ten bir koy beğenip oraya gitmeye karar verdik. Harita
üzerinde korunaklı güzel bir koya benziyor burası. Neyle karşılaşacağımızı
bilmeden bir süre yol aldık, ve sonunda gerçekten güzel bir yer keşfetmiş
olmanın verdiği mutlulukla hemen denize koştuk. Sahil kimsecikler yok
denebilecek kadar boştu, bizden başka 3-4 kişi daha vardı sadece, onlar da çıplaktı.
Evet, yine bir çıplaklar plajına denk geldik, acaba bu bir mesaj mı : ))
Kısa bir yüzme molasının ardından artık limana dönmemiz gerektiğini
farkedip hızlıca toparlandık, tam vaktinde limandaydık. Arabamızı teslim ettik,
pasaport kontrolünden önce sakız likörlerimizi de aldık, artık mutlu ve huzurlu
bir şekilde karşı kıyıya geçebiliriz.
Bu arada daha önce gittiğim yunan adalarında da görmüştüm ama Sakız’da çok
fazla gördüğüm için değinmeden geçemeyeceğim. Yol üzerlerinde küçücük kiliseye benzer yapılar var, içlerinde
kandiller yanıyor.
Bu yapılara şapel deniyormuş, ve trafik kazasında orada hayatını
kaybedenlerin yakınları tarafından yapılıyormuş. Hem hayatını kaybeden kişiyi
anmak hem de diğer sürücülerin dikkatli kullanmasını sağlamak amacıyla. Belli
aralıklarla da gidip şapelin bakımı yapılırmış.
Tekrar görüşene dek, elveda Chios ..